Yazar ve akademisyen İlkay Kanık yemeği bir iletişim dili olarak ele aldığı kitaplarını okurla buluşturmaya devam ediyor. Alfa Yayınları’ndan yeni çıkan “Aç Mısın Kuzum Donatın Masaları” kitabının adı Yeşilçam’ın repliklerinden ilham alınarak seçilmiş. Uzun soluklu bir çalışmanın ürünü olan araştırmada filmden filme, sofradan sofraya, lezzetten lezzete gezintiye çıkarken hep o duygu yüklü nostaljik tatlarla karşılaşacaksınız.
Seyirciyle bağ kuran yemekli sahneler her zaman araştırmacıların ilgi alanı ve nesnesi haline dönüşmüş. Bu amaçla toplumu anlamaya çalışırken karakterlerin ne yiyip içtiğine bakılmış, yiyeceğin ve içeceğin bir durum ve duygu aktarması için kod olarak kullanılmış. Bu durum kitapta “Kültürel kodlarıyla filmlerde kullanılan yemekler ve içecekler toplumsal yapının anlaşılmasını sağlar.” ifadesiyle özetleniyor.
Yeşilçam’ı cumhuriyet tarihinin önemli mirası, zenginliği ve ortak rüyası olarak gören yazara göre, cumhuriyet tarihimizin içinden Yeşilçam’ı çıkarırsak çok eksik kalırız. Duygularımız farkında olmadan bu filmlerden beslenmiş. Karakterler yediği yemeklerle tasvir edilirken, eğer film içinde güçlü sınıfsal bir vurgu yapılacaksa yemekler hemen devreye girer.
Yeşilçam sinemasında karakterlerin yediği yemekler bu karakterlerin parçası olduğu durumun tasvirinde yönetmen için önemli bir malzeme sunar. Ekmek yoksulluğun, simit umudun simgesi olur. Yoksul ve onurlu olmak köylülükle ilişkilendirilirken, kuru fasulye, tarhana çorbası ve bulgur pilavı bu bağlantıyı güçlendirir. Kuzu çevirme, pirzola ise statü göstergesidir, ağaların veya şehir zenginlerinin sofralarında görülür. Tavuk, Yeşilçam’ın en sevilen yemeklerinden biridir. Aynı zamanda iç göçün daimi istikameti olan İstanbul’un yerel ve sokak lezzetleri filmlerdeki aç karakterleri doyurur. İçmek ve toplumsal cinsiyet arasında güçlü bir bağ vardır.
Yeşilçam filmleri kitabın kapsamına alınırken bunun için 177 film seçilmiş. Yeşilçam sonrası popüler filmlerden bazıları da bu çerçevede değerlendirilmiş. Yemeklere göre kategorilere ayrılan kitapta 100 kadar yemek konu ediliyor. Kitabın sonunda ise yemek kitabı, konserve, fırın ve gaz ocağı, buzdolabı, semaver, sefertası, tencereler gibi bölümler yer alıyor.
Kitabın muhtevası yemek çeşitleri hakkında çok ayrıntıya girmeden genel bir değerlendirme ve Yeşilçam için ne anlam taşıdığı anlatılıyor. Yer yer önemli kaynaklardan çarpıcı bilgilerle süsleniyor veya yemeklerin filmlerdeki serencamı üzerinde duruluyor. Üzerinde durulurken adeta kitap arasında film molası veriliyor diyebiliriz.
AÇ MISIN KUZUM DONATIN MASALARI
İLKAY KANIK
ALFA YAYINLARI
BASKI, ARALIK 2023
160 SAYFA
Filmlerde sık gördüğümüz kuru fasulyeyi köylü olmanın ve köylü kalmanın romantik ifadesi olarak görürüz. Çarıklı Milyoner filminde Bayram, Suna’yı yemeğe götürdüğünde beraber kuru fasulyeye ekmek banmayı ve yanında soğan cücüğü yemeyi adeta milli değerlerin ifadesi olarak romantikleştirir. Çünkü milyonerdir ama zevkleri değişmemiştir, sonradan görme de değildir.
Köyden gelen mütevazi zenginlerin mütevaziliği soğanın cücüğünde saklıdır. Soğanı yumrukla parçalamak, sevdiğine soğanın cücüğünü ikram etmek sıklıkla karşımıza çıkan sahnelerdendir. Sınıf ayrımının yıkıcılığına meydan okuyan, sınıflar arasında bağ kuran en ucuz, en özel lezzettir. Öyle ki, bir zengin soğanın cücüğünü yediğinde fakirlerin sempatisini kazanır.
Taze fasulye anne özlemini ve ilgisini temsil eder. Filmlerde kuru fasulyeden farklı olarak kodlanır. Tarhana çorbası köylü ile şehirli kimliğinin sınırları bu çorbayla çizilir. Zengin ve şehirli kimliğinin köylü kimliğinin sınırları tarhana çorbasını bilme ve bununla yetinmeyle çizilir. Şehriye çorbası şehir yoksullarına hayaller kurdurtan lüks bir yemektir. Bulgur pilavı yemek birçok filmde köylü olmayı, bazılarında ise hem köylü hem de yoksul olmayı temsil eder. Lezzetli ve sağlıklı olduğu vurgusu özellikle belirtilir. Bulgur pilavının aksine pirinç pilavının Yeşilçam filmlerinde seçkinci ve elit bir sınıfsal ayırt ediciliği yoktur. Hatta sokaklarda satılan ucuz ve lezzetli pilav pirinçten yapılmıştır.
Yumurta beyazperdede sadece yumurta değildir. Yeni başlangıçlar, beceriksizlik, sorumluluk, açlık gibi durumları anlatmada kullanılır. Mantı yapmak evlenmek için gerekli meziyetlerdendir ve size önem veriyorum anlamı taşır. Değer verilen misafirler genellikle büyük zahmetlerle hazırlanan mantıyla karşılanır. Makarna kilo almak ve sağlıksız beslenmek anlamı taşır. Dolma/sarma yapan kadınların becerikli oldukları gibi ortak bir kanaat vardır. Komik sahnelerin yaratılmasında önemli bir malzeme olan kadınbudu bazen de gizli polisler için araştırılması gereken bir vakaya dönüşebilir. Mutlu çiftlerin tercihi olan pamuk şekeri ve kağıthalvası masum ve iyi yürekli kızları, geleneksel aile değerlerini temsil eder.
Yeşilçam denince eleştirilecek noktalar olabilir. Buna bağlı olarak ilgili eserlerin de kimileri tarafından beğenilmemesi ihtimal dahilinde. Ama peşinen söyleyeyim ki, bu çalışma benim nazarımda oldukça büyük bir öneme ve değere sahip. Çünkü sofra ve sinema bir kitapta pişirilmiş adeta. İlkay Kanık ismi ise benim için bir yazardan öte eski bir dost. Kitabını okumak da eski bir dostla karşılaşmak gibi birşey.
Kitapta keşke bunlar da olsaydı dediğim şeyler de var elbet. Her bölümde ya film sahnelerinden ya da yemeklerden bol bol bahsedildiği halde bunlara dair analiz ve yorumlara daha az rastlıyoruz. Keşke yemeklerin ne anlattığı yorumlar daha fazla olsaydı. Konu sinema olunca okurun gözü örnek teşkil edecek üç beş sahneden bir fotoğraf arıyor. Bir yönetmen, oyuncu, senarist veya bir sinema yazarı gözünden Yeşilçam için sofraların nasıl göründüğü ayrı bir bölüm altında değerlendirilebilirdi.